Sözlük anlamındaki, “halk iktidarı,” ya da “halkın kendi kendini yönetimi,” yine aynı anlamdaki, Abraham Lincoln’ün, “halkın, halk tarafından halk için yönetimi,” tanımı, demokrasinin dünya genelinde kabul görmüş en yaygın tanımı olmanın yanı sıra, demokrasinin anlam, nitelik ve amacına en uygun olan tanımıdır.
Demokrasiyi diğer yönetim sistemlerinden ayıran kıstas, yönetimin halkta olması ve meşruluğun halkın rızasından ve iradesinden, dolayısıyla bunların varlık nedeni olan halkın egemenliğinden kaynaklanmasıdır. Halk için yönetim ifade ve iddiası, Marksist demokrasi anlayışında da bulunduğu gibi, liberal demokrasi ve demokrasi dışındaki pek çok siyasi rejim ve sistem bu ifade ve iddiayı paylaşabilmektedir.
Demokrasi, kendi tanımına en uygun şekli olan, doğrudan demokrasi yerine, günümüz ülke toplumlarının nüfuslarının çokluğu ve coğrafyalarının genişliği nedeniyle, temsili demokrasi şeklinde uygulanmaktadır.
1Demokrasi ve liberalizm, tarihsel süreç içerisinde, önce birbirlerinden ayrı olarak ortaya çıkıp, gelişmiş olan kavram, düşünce, olgu ve sistemlerdir. Zaman içerisinde gelişen demokrasi ve liberalizm kavram, düşünce, olgu ve uygulamaları, karşılıklı etkileşimde bulunarak, iç içe geçmişlerdir.
Günümüzde de, demokrasiyi eşitlik, liberalizmi özgürlük olan gören bazı yazar ve düşünürlerin bir kısmı bu iki olgunun birlikte var olamayacağını düşünmektedirler. Bu yazar ve düşünürler arasında, sol eğilimli yazarlar olduğu gibi, Hitler döneminin en önemli siyaset ve hukuk teorisyeni olan, Carl Schmitt gibi düşünürler de bulunmaktadır. Bu yazar ve düşünürlerin önemli bir bölümü, birbirlerinden ayrı düşünce ve unsurlar da içeren, ekonomik ve siyasal liberalizmi tek bir bütün olarak değerlendirmektedirler.
Demokrasinin, bu gün ulaştığı aşamada, siyasal liberalizm kapsamındaki özgürlüklerin çok önemli bir bölümünden ayrı olarak düşünülmesi mümkün olmadığı gibi, siyasal liberalizmin, özellikle ilk dönemlerinde düşünülmeyen pek çok hak ve özgürlük, bu günkü liberal demokrasi kavramı kapsamında bulunmaktadır. Esasen sorun, siyasal liberalizm ve demokrasinin birlikte var olup olamayacağı değil, demokrasinin insan temel hak ve özgürlükleri olmadan var olup olamayacağı meselesidir.
İnsan temel hak ve özgürlüklerinden soyutlanmış bir demokrasi anlayışında, demokrasi, dünya genelinde en yaygın kabul görmüş tanım ve anlamındaki, diğer siyasi rejim ve sistemlerden ayırıcı kıstası olan, halk tarafından yönetim ya da halkın kendi kendini yönetimi olma vasfını kaybedecektir.
2Zira, temel hak ve özgürlüklerden mahrum olan bireyler ve bu bireylerden oluşan bir halk ve toplum özgür olamayacağı için, halk olarak kendini yönetemeyecek fakat yönetilecektir. Kendi kendini yönetemeyen bir halkın sahip olduğu yönetim sisteminden de, demokrasi olarak bahsetmek, demokrasinin ayırıcı özelliği olan, halkın kendini yönetmesi özelliğinden yoksun olması nedeniyle mümkün olmayacaktır.
Tarihsel süreçte örnekleri yaşanmış olduğu gibi, temel hak ve özgürlüklerin, denge ve denetleme mekanizmalarıyla güvence altına alınmadığı demokrasiler, kolayca diktatörlüklere, demokrasi dışı siyasi rejim ve sistemlere dönüşebilmektedir. Dolayısıyla, insan temel hak ve özgürlüklerini ve bu temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan denge ve denetleme mekanizmalarını, demokrasinin olmazsa olmazları olan varlık şartları ve güvenceleri olarak nitelendirmemiz gerekmektedir.
Bu durumda, demokrasinin, mutlakiyetçi rejimler için Thomas Hobbes gibi düşünürlerin, mutlakiyetçi rejimlere meşruluk kazandırmak amacıyla yorumladıkları gibi, varsayılan bir toplum sözleşmesiyle, vatandaşların bütün hak ve özgürlüklerinden vazgeçerek, bütün hak ve özgürlüklerini, yönetim ve egemenlik haklarını, devlete ve toplumu yönetenlere devrettikleri bir yönetim şekli olmadığı belirginlik kazanmaktadır.
Aynı şekilde, demokrasi, seçimden ve sandıktan çıkan sonuçtan ibaret olan, seçilenlerin denetlenmeden halkı yönetebilecekleri bir yönetim şekli de değildir. Öyle olmuş
3olması durumunda, Hitler döneminin, demokrasi olarak hatırlanıyor olması gerekecektir. Özgürlükçü demokraside halk, yöneticilerini değil, temsilcilerini seçmekte, kendi kendinin yöneticisi olarak, seçtiği temsilcilerini denetlemektedir. Seçilen temsilcilerin yetkileri denge ve denetleme mekanizmaları olan çağdaş ve demokratik anayasalar, güçler ayrılığı, bağımsız yargı, hukuk devleti gibi ilke ve kurumlarla denetlenmekte ve sınırlandırılmaktadır.
Demokrasinin, demokrasi olarak kalabilmesi için, yönetimin halkta olması, bunun için de, halkın seçtiği temsilcileri denetleyebilmesi, halkı oluşturan istisnasız bütün vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin güvence altında olması gerekir. Halk, seçimlerde yönetim ve denetim haklarından vazgeçerse, artık o siyasi rejim ve sistem, demokrasi olmaktan çıkarak, demokrasi dışı bir siyasi rejim veya sisteme dönüşmüş demektir. Halkın kendi kendisinin yöneticisi olarak kaldığı, seçtiği temsilcilerini denetleyebildiği, istisnasız bütün vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin güvence altına alındığı bir demokrasi, bu günkü anlamda asgari olarak liberal demokrasi ile mümkündür.
Liberal demokrasinin günümüzde gelmiş olduğu aşamada, artık ekonomik ve siyasi liberalizmle ilişkilendirilmek yerine, B.M. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, B.M. İnsan Hakları Sözleşmeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi metinlerle, çağdaş ve demokratik anayasalarda yer alan insan temel hak ve özgürlükleriyle ilişkilendirilmesi ve tanımlanması demokrasinin tanım ve amacına daha uygun olacaktır. Böylece, liberal demokrasilerin içerdiği özgürlük anlayışı ve
4güvence altına alınması gereken insan temel hak ve özgürlükleri, somut ve olgusal bir temel gerçeklikten kaynaklanıyor olacaktır.
Liberalizm ve liberal kelime ve kavramları, A.B.D.’de sol düşünce ve siyaseten sol eğilimli kişileri tanımlamak için kullanılırken, ağırlıklı olarak kıta Avrupası ve dünyanın büyük bölümünde ekonomik liberalizmle ilişkilendirilerek kullanılmaktadır. Liberal demokrasi ismindeki liberal kelimesi, temel hak ve özgürlükleri önemsemeyen çevrelerce, siyasal liberalizm göz ardı edilerek, sanayi devriminin ilk dönemlerindeki sömürü geçmişi hatırlatılarak, yalnızca ekonomik liberalizm anlamında kullanılmaktadır. Oysa, özgürlük, en azından belli bir ölçüde eşitlik gerektirdiği gibi, gerçek anlamda eşitliğin gerçekleşmesi de özgürlük gerektirmektedir. Diğer yandan, neo liberalizm ve ekonomik liberalizm yanlısı bazı çevreler de, neo liberalizm veya ekonomik liberalizmi savunmak için, neo liberalizm veya ekonomik liberalizmin, liberal demokrasiyle ayrılmaz bir bütün oluşturduğu iddiasıyla, liberal kelimesine atıfta bulunmaktadırlar.
Liberalizm, tarihsel süreçte çeşitli siyasi yönetim sistemleri ve düşünce akımlarıyla karşılıklı etkileşim içerisinde olmuş, pek çok yazar ve düşünür tarafından, zamana ve ülkelere göre değişen farklı anlamlarda yorumlanmıştır. Liberal demokrasiyi, bütün bu farklı anlam ve çağrışımlardan kurtarabilmek için, liberal kelimesi yerine, sözlüklerdeki karşılığı olan özgürlükçü kelimesini kullanarak, “özgürlükçü demokrasi,” olarak adlandırmak, liberal demokrasinin günümüzdeki anlam ve idealine çok daha uygun bir tercih olacaktır.
5Sonuç olarak, özgürlükçü demokratik toplumları oluşturan vatandaşlar, bir toplum ve halk olarak kendi kendilerini yönetebilmek için gereken özgürlüklere sahip olmak ve insan onuruna yaraşır bir yaşam için, B.M. İnsan Hakları Evrensel Bildirisi ve Sözleşmeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi dünya genelinde kabul görmüş metinlerdeki temel hak ve özgürlükleri talep etmekte, birer toplum sözleşmesi mahiyetindeki kendi rızalarına ve iradelerine dayalı anayasalarında yer verdikleri bu temel hak ve özgürlüklerini, anayasalarında tanımlanmış denge ve denetleme mekanizmalarıyla güvence altına almaktadırlar. Özgür bireylerden oluşan özgür toplumlar olarak, seçtikleri, denge ve denetleme mekanizmalarıyla yetkilerini sınırlandırdıkları ve denetledikleri temsilcileri vasıtasıyla, kendi kendilerini yönetmektedirler.