Tarihsel süreçte insan toplulukları, devlet aşamasına geçerek, devletlerinin güçleri ve niteliklerine bağlı olarak gerçekleşen oranda güvenliklerini sağlamışlardır. Daha sonra ilgili devletlerin demokratikleşmeleri ölçüsünde güvenliklerinin yanı sıra, yine göreceli olarak özgürlüklerini de elde etmişlerdir. Klasik ve liberal demokrasi anlamında demokrasi öncesindeki devletlerde iktidar ilişkileri büyük ölçüde güce, şiddete dayalıyken, demokratikleşmeyle beraber, demokratikleşme ölçüsüne bağlı olarak uzlaşmaya, diğer bir deyişle, toplumu oluşturan insanların rızalarına ve iradelerine dayanmaya başlamıştır. Sonuç olarak, en azından demokratik toplumlar açısından uzlaşma ve rıza, meşruluk kriteri haline gelmiştir.
Günümüzde, demokratik bir ülkede yaşayan insanlar, kendilerinin ve çocuklarının ve onların çocuklarının güvenli ve özgür bir şekilde yaşayacaklarına inanıyor olabilirler. Ancak, günümüzde dahi, en demokratik ülkelerde bile, insanların özgürlükleri ve güvenliklerinin devamlılığı, yalnızca kendi toplumlarının, kendi ülkelerinin devlet ve iktidar yapılarının işleyişine ve durumuna bağlı olarak gerçekleşebilecek ve varlığını sürdürebilecek bir durumda değildir.
1
Dünyada yaşayan her insanın güvenlik ve özgürlüğü kendi ülkesindeki devletin yapısı ve durumu kadar, hatta daha da fazla devletler arası ilişkilerin durumuna bağlıdır. Hiç şüphesiz, 1. ve 2.Dünya savaşlarında ya da geçen yüzyıl içinde yaşanan diğer savaşlarda hayatlarını kaybeden, ya da sevdiklerini ve aile üyelerini kaybeden insanların büyük çoğunluğu da bu savaşlar başlamadan önce kendilerinin, ailelerinin ve sevdiklerinin güvende olduklarını düşünüyorlardı. Yine, 1.Dünya savaşı öncesinde Avrupa ülkelerinde yaşayan insanların büyük çoğunluğu, ortaya çıkacak diktatörlükler nedeniyle kendilerinin ve vatandaşlarının hayatlarını ve özgürlüklerini kaybedebileceklerini hayal bile edemiyorlardı. Ancak, son yüzyıl içinde yaşanan devletler arası gelişmeler pek çok insanın hayatını kaybetmesine, sakat kalmasına, özgürlüklerinden yoksun kalmalarına neden oldu.
Bilindiği gibi, günümüzde çıkabilecek dünya savaşlarının etkisi artık on milyonlarla ya da yüz milyonla sınırlı kalmayacak, milyarları belki de bütün insanlığı etkileyecek nitelikte olacaktır. Üstelik savaş tehdidinin yanında gittikçe büyüyen küresel ısınma, iklim değişikliği tehdidiyle de karşı karşıyayız. Nedense, dünya toplumları olarak, felaketler oluşmadan önce onları önleyebilecek tedbirler almak yerine felaketler gerçekleştikten sonra bir daha oluşmaması için tedbir almaya çalışıyoruz ama bunda da başarılı olamıyoruz.
Milletler Cemiyeti, 1.Dünya savaşından sonra savaşı önlemek ve böyle bir felaketle bir daha karşılaşmamak için kuruldu. Ama etkinlik kazanamadı ve başarılı olamadı.
2.Dünya savaşı yaşandı. 2.Dünya savaşından sonra da yine öncelikle savaşların yaşanmaması ve silahsızlanmanın sağ-
2
lanması amacıyla Birleşmiş Milletler örgütü kuruldu. Aradan bunca zaman geçmesine rağmen, o da etkinlik kazanamadı.
2.Dünya savaşından sonra bölgesel savaşlar yaşanmasına rağmen henüz bir 3. Dünya savaşı veya nükleer silahların kullanıldığı bir bölgesel savaş yaşanmadı. Büyük ölçüde, çok sayıda ülkede nükleer silahların bulunmasından kaynaklanan caydırıcılığın neden olduğu bu savaşsızlık durumunun hiçbir zaman bozulmayacağını herhalde sağlıklı düşünen hiç kimse garanti edemeyecektir. Üstelik, nükleer silahlara sahip ülkelerin sayısı artarken, ellerinde bu tür silahları bulunduran ülkelerde sahip oldukları silahları geliştirmektedirler.
Bu devletler, nükleer silahları yok etmek yerine, onların sayılarını ve kapasitelerini arttırmaya çalışarak kendi güvenliklerini arttırdıklarını düşünmektedirler. Ancak, artan ve güçlenen imha kapasiteli kitle imha silahları, yalnızca o silahlara sahip olan devletlerin potansiyel düşman olarak gördükleri devletlerin halklarını değil, kendi halkları dahil, dünyanın bütün insanlarının güvenliğini tehdit etmektedir.
Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra, ortaya, yeni ekonomik, siyasal ve askeri güç odakları olan ülkeler çıkmıştır. Dünyanın en güçlü ülkeleri arasında hakimiyet alanı paylaşım mücadelesi yaşanmaktadır. Terör örgütleri üzerinden küçük çaplı savaşlar, darbeler, iç karışıklıkları ve iç savaşlar, iktidarların değiştirilmesi ve ülkelerin bölünmesi süreçleri yaşanmaktadır. Süregelen paylaşım mücadelesi, olası bir savaş, hatta bir nükleer savaş ihtimalini de beraberinde getirmektedir.
Bütün bu süreçler sonucu yüzbinlerce ve milyonlarca insan, hayatını veya yakınlarını kaybetmekte, sakat kalmak-
3
ta, yurdunu terk etmek zorunda kalmaktadır. Ağırlıklı olarak, bu süreçlerin doğrudan veya dolaylı etkileri sonucu dünya, mülteci sorunu gibi, ekonomik, siyasal, kültürel ve insani boyutları olan bir sorunla karşı karşıyadır. Bazı ülkeler, bu sorun karşısında sorumluluktan kaçmaya çalışmaktadırlar. Bu arada insani ve vicdani ilkeler, en temel insan hakları göz ardı edilebilmektedir.
Bu sorunlardan ayrı olarak, bilim ve teknolojinin insanlık ve ülke toplumları için bir araç olmaktan çıkıp adeta bir amaç haline geldiği görülmektedir. Bilim ve teknolojideki olağanüstü gelişmeler dünyada yaşayan bütün insanların istisnasız her ortamda, her anının izlenmesini mümkün hale getirmektedir. Bu durum, özgürlüğün en temel unsuru olan mahremiyetin ve dolayısıyla bütün insanların özgürlüklerinin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Bu gözetim ve denetimden kaynaklanan temel insan hakları ihlallerinin önlenmesi, kişilerin kendi ülkelerinin demokratikliği ölçüsünde mümkün olsa bile, diğer ülkeler tarafından bu gözetimin yapılmasına engel olma şansları bulunmamaktadır. Bu durum, Orwell, Huxley ve Foucault’nun anlattığı gözetim dünyasından daha karanlık bir gözetim dünyasının içinde olduğumuz anlamına gelmektedir. Her türlü elektronik iletişim ve haberleşmenin izlenip, denetlendiği bilinmektedir. Ancak istisnalar dışında insanlar bunu önemsememektedir. Bilim ve teknolojideki gelişmeler, canlıların kopyalanması aşamasına ulaşmış durumdadır. Artık canlı hayvanlar kopyalanabilmektedir. Düşüncelerin okunabildiği iddiası gerçekse ya da yakın bir gelecekte gerçekleşecekse, bu durum artık insanlığın özgürlüğe dönüş ihtimalinin iyice zayıfladığı anlamına gelmektedir.
4
Ekonomik açıdan güçlü bazı ülkeler diğer bazı ülkeleri, ekonomik ve finansal açıdan zor durumda bırakabilmektedirler.
Güvenliği ve bütünlüğü tehdit edilen bazı devletler, demokrasiyi, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlamak zorunda kalabilmektedirler. Bazı devletlerse güvenlik sorununu bahane ederek, insan hak ve özgürlüklerini kısıtlama yoluna gidebilmektedirler.
Dünya genelinde insanların özgürlüklerini ortadan kaldıran ya da sınırlandıran ve güvenliklerini tehlikeye atan bu sürecin önlenebilmesi için devletler arası adil bir hukuk düzeninin kurulması gerekmektedir. Böyle bir hukuki düzenin kurulması, zaten bu amaçla kurulmuş olan Birleşmiş Milletler’in etkinleştirilmesiyle gerçekleşebilecektir.
5
temsil edilmelerini sağlayabilecektir. Bunun yanında B.M. Yargı organının zorunlu ve kararlarının yaptırımı olan bir yargı organına dönüştürülmesi gerekmektedir. B. M.’in etkinleştirilmesiyle devletler arası ortamda hakim olan güç ve güç kullanımı tehdididinden kaynaklanan şiddet ağırlıklı ortam yerini uzlaşma, rıza ve barış ortamına bırakacaktır.
Özellikle son yıllarda kadına yönelik şiddete karşı tüm dünyada etkili kampanyalar yürütülmektedir. Elbette şiddete karşı olan her insanın eğer varsa kendi içindeki şiddet eğilimiyle mücadele etmesi ve kadına yönelik şiddete karşı çıkması gerekir. Aynı şekilde, şiddete karşı olan kişilerin sadece kadına yönelik belirli türdeki şiddete karşı değil, kadına yönelik her türlü şiddete ve çocuk, yaşlı, erkek, bütün insanlara yönelik şiddete de karşı olmaları gerekir.
Şiddeti, bir kişiye güç ve baskı uygulayarak isteği dışında bir şey yapmak ya da yaptırtmak, o kişiye fiziksel ya da ruhsal olarak zarar veren veya özgürlüğünü kısıtlayan zorlama veya saldırıda bulunmak, kaba kuvvet uygulamak, bedensel ya da psikolojik acı çektirmek, işkence yapmak, aşağılamak, hakaret etmek, vurmak, yaralamak, öldürmek ya da bütün bu fiilleri gerçekleştirme tehdidinde bulunmak olarak tanımlayabiliriz.
Bu durumda, kurtuluşu ve geri dönüşü olmayan ve insanların en temel hakkı ve özgürlüğü olan yaşama hakkını ortadan kaldıran ölüme neden olduğu için, en ağır şiddet türünün savaşlar olduğunu söyleyebiliriz. Bilindiği gibi atom bombası gibi kitle imha silahları sadece düşman askerlerini değil, ağırlıklı olarak düşman ülkenin halkını yani sivilleri hedef almaktadır. Nükleer silahların olası kullanımında, ölenle-
6
rin ve zarar görenlerin büyük çoğunluğunu siviller ve bu sivillerin en büyük bölümünü de kadınlar oluşturacaktır.
Keza, atom bombası gibi kitle imha silahları kullanılmasalar bile sadece var olmaları nedeniyle, sivillere yönelik bir tehdit oluşturmaktadırlar. Sırf varlık nedenleriyle bile bir şiddet nedeni ve türüdürler. Diğer bir deyişle, atom bombası gibi nükleer silahların sadece bulundurulmaları, yok edilmemeleri bile bu ülkelerin kendi vatandaşları dahil, insanlığın, sivillerin ve masum insanların tümüne yönelik bir şiddet uygulamasıdır.
Bütün insanların ve özellikle gelecek nesillerin yaşam şartlarını tehdit eden, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin önlenmesi için gerekli ve yeterli tedbirler alınamamaktadır. Etkin bir Birleşmiş Milletler, bu tedbirlerin alınmasını sağlayacağı gibi bu önlemlerin titizlikle uygulanmasını da sağlayabilecektir
Birleşmiş Milletler, uluslar arası işbirliği ve koordinasyon merkezi olarak, küresel sorunların çözüm merkezi işlevini de üstlenerek, iklim değişikliği sorununun yanında mülteci sorunu, geri kalmış ülkelerin ekonomik olarak kalkındırılması ve diğer küresel sorumluluk gerektiren küresel sorunların çözümlerini gerçekleştirebilecektir.
7
Uluslararası işbirliği ve koordinasyonla, bilim ve teknolojinin bütün dünya insanlarının mutluluğu için bir araç olması yerine başlı başına bir amaç gibi görülerek, sonuçta, insanların özgürlüklerini ortadan kaldırıp, en temel insan haklarını ve özgürlüklerini ihlal edecek bir şiddet aracına dönüşmesi önlenebilecektir.
Adil bir uluslararası hukuk düzeninin kurulması, organize terör kuruluşlarının kendi tabanları açısından varlık nedenlerini ortadan kaldıracaktır. Bunun yanısıra, bazı devletlerin diğer bazı devletlere karşı destekledikleri terör örgütlerine verdikleri destekler de son bulacaktır.
Devletler üzerindeki iç ve dış güvenlik tehditlerinin büyük ölçüde ortadan kalkmasıyla dünya genelinde bütün ülkelerde, temel insan hakları ve özgürlüklerinin gerçekleştirilmesi için uygun bir ortam oluşacaktır. B.M.,temel insan hakları ve özgürlükleriyle ilgili çalışmalarını daha rahat ve etkili bir şekilde gerçekleştirebilecektir.
Güvenlik tehdidinin ortadan kalkması güvenliğe ayrılan kaynakların önemli bir bölümünün, ülke insanlarının refahı için ayrılmasını sağlayabilecektır.